ORHAN PAMUK - KIRMIZI SAÇLI KADIN
Orhan Pamuk'un beş kitabını okudum ama hepsini okumuş olsaydım da favorim hala Şubat 2016'da çıkardığı bu romanı olurdu diye düşünüyorum. Önce biraz kitabın konusunu anlatayım sonra neden bu kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim.
Kitaptaki kahramanımız Cem'in üniversiteye hazırlanmak için dershaneye gitmesi gerekiyor ama durumları buna müsait değil. Yaz tatilinde çalışıp para biriktirmesi gerektiğini anlayan Cem, Öngören Kasabası'nda kuyu kazan Mahmut ustaya yardıma gidiyor. Gündüzleri su bulmaya çalışırken geceleri de kasabaya inip orada vakit geçiriyorlar. Cem bir akşam yalnız dolaşırken kırmızı saçlı bir kadını ve onun yanında ailesi diye tahmin ettiği kişileri görüyor. Asıl macera burada başlıyor çünkü Cem kırmızı saçlı kadından çok hoşlanıyor. İlerleyen günlerde onların aslında bir aile değil, tiyatro oyuncuları olduğunu öğreniyor. Bir gece onları izlemeye gittiğinde "Sührab ile Rüstem"i oynadıklarını görüyor. Babasının -bilmeden- yanlışlıkla oğlunu öldürdüğünü anlatan bu hikayeyi Firdevsi'nin Şehname'sinden bilirsiniz.
Bundan etkilenen Cem, bir gece Mahmut ustaya Sophokles'in "Kral Oidipus" tragedyasını anlatıyor. Aslında "Sührab ile Rüstem" ve "Kral Oidipus" bu kitabın ana damarlarından ikisi. Kitabın en çok bu kısımlarından etkilendim ve bitişinden tabii. Kral Oidipus'u bilmeyenleriniz için kısa bir özet geçecek olursam, bu sefer de oğul -bilmeden- babasını öldürüyor. Yani Sührab ile Rüstem'in tam tersi. Kitapta Orhan Pamuk 1967 yapım bir de filmi olduğunu söylüyor bu Kral Oidipus'un. İtalya'da çekilmiş çok eski bir film. İlgimi o kadar çok çekti ki, kitabı bırakıp filmi izlemeye başladım. Eğer isterseniz, filmi de inceleyebilirsiniz.
Dramatik bir olay yüzünden kasabadan ayrılmak zorunda kalan Cem, ilerde çok zengin bir iş adamı oluyor. Bir projesinde Kırmızı Saçlı Kadın'la karşılaşıyor ve geçmişlerinde o tiyatro gecesi yaşanılanlar tekrar gün yüzüne çıkıyor. Kitabın sonu o kadar mükemmel gelişiyor ki, okumanızı istediğim için ne olduğunu anlatamıyorum. Orhan Pamuk mitolojiyi ve romanını öyle kaliteli ilişkilendirmiş ki, keşke bu romanı da biraz daha kalın olsaydı ve okusaydım, dedim. Ama bu kitabı eleştiren yazar Mehmet Fırat Pürselim'in de dediği gibi:
Aslında kumral olan Kızıl Saçlı Kadın’ın aynı masada karşılaştığı gerçek kızılın doğallığıyla övünmesine cevaben, “Sizin saçınızın kırmızısı doğuştan, benimki ise kendi kararım,” sözüne atfen; uzun yazan Pamuk doğaldır, kısa yazması ise kendi kararı dememiz mümkün.
Yorumlar
Yorum Gönder