MINORITY REPORT / AZINLIK RAPORU
Tom Cruise'un başrolünde oynadığı 2002 yapım bilim-kurgu filmi Philip K. Dick’in bir kısa öyküsünden uyarlanmış. Yönetmen Steven Spielberg tarafından sinemaya uyarlanan filmin IMDB puanı : 7.7
Film 2054'te Washington DC'de geçiyor. Suç Öncesi Birimi adlı bir devlet örgütünün başında John Anderton adlı bir polis var. John'un oğlu birkaç sene önce halka açık bir yerde kaçırılıyor ve ilişkileri bundan etkilenince karısı John'u terk ediyor. Yaşadığı travmadan dolayı hayatını işine adayan John'un çok önemli bir görevi var.
Suç Öncesi Birimi, Agatha, Dashiel ve Arthur adında üç kahini ve ellerindeki teknolojiyi kullanarak cinayetleri daha gerçekleşmeden görüyorlar ve katili, henüz katil olmadan yakalayıp hapsediyorlar. Bu sayede cinayet oranını yaklaşık olarak sıfıra indiriyorlar. Ancak, bir gün kahinler 36 saat sonraki olayda katilin John olacağını öngördüğünde işler değişmeye ve heyecan artmaya başlıyor. Anderton, bir avcıyken aniden ava dönüşüyor.
Yazının buradan sonrasında film hakkındaki yorumlarımdan bahsedeceğim ve filmin içeriğini daha net yazacağım. O yüzden eğer izlemediyseniz ve izlemeyi düşünüyorsanız bu kısmı sonra okumanızı tavsiye ederim :)
Öncelikle, filmin direkt bir cinayet olayını göstererek başlamasına bayıldım. Kendinizi aniden bir olayın içinde buluyorsunuz ve aslında kahinlerin öngörülerinin ve o teknolojinin Suç Öncesi Birimi (SÖB) tarafından nasıl kullanıldığını, izleyerek öğreniyorsunuz. Gelecekte katil olacağı öngörülen ama yakalandığı için insanları öldüremeyen kişileri SÖB özel hapishanesine koyuyor.
Tabii, herkesin aklına şöyle bir soru geliyor izlerken: "İnsanları yapmadıkları şeylerden dolayı nasıl suçluyorlar?" İşte kahinlerin önemini burda anlıyoruz. Bizim bu soruyu SÖB'e soran bir de müfettişimiz var filmde: Witwer. Başta John ve Witwer'i düşman gibi görsek de aslında sonradan ikisinin de aynı şeyi istediğini ve amaçladığını görüyoruz.
Kahinler John'un 36 saat sonra katil olacağını öngördüğünde John kaçmaya başlıyor. Çünkü öldüreceği söylenen kişiyi tanımıyor bile. Kaçmaya başlıyor deyince sanki yapması kolay bir şeymiş gibi oldu fakat yıl 2054. Artık her yere girişte göz taraması yapılıyor ve kaçmak öyle kolay değil. Bu uğurda gözlerini çıkarttırıp yerine başka bir insanın gözlerini taktıran John, aslında Suç Öncesi Birimi'nde çok büyük bir hata yaptıklarını, SÖB'ün kurucusundan öğreniyor.
Çünkü aslında kahinlerin öngördüğü her şey olmayabilirmiş, ortada "Azınlık Raporu" diye bir şey varmış ve çok çok ufak bir ihtimal dahi olsa katil diye tutukladıkları kişi, cinayet işlememeyi tercih edebilirmiş. Bunu öğrendiğinde John donup kalıyor. Çünkü belki de bir sürü masum insanı tutukladı ve hapsetti. Kendisini de onlardan biri varsayıyor çünkü 36 saat sonra o kişiyi öldürmeyeceğinden adı gibi emin.
Ancak öğrendiği bir şey daha var ki, bu üç kahinden en yetenekli olanı Agatha ve Azınlık Raporunu sadece o görebiliyor. Yani eğer bir insanın öldürmeme ihtimali varsa bunu ancak Agatha bilebilir. Bu yüzden John, Agatha'yı kaçırıyor ve kendisinin bir azınlık raporunun olup olmadığını soruyor. Olmadığını öğreniyor fakat o sırada Agatha'nın zihninden başka şeyler de görüyor: bir kadın. Boğularak öldürülen bir kadın. Filmin belli bir yerine kadar bu kadının kim olduğunu öğrenemedik ama o zamana kadar da aklımda hep şu soru vardı: "Kahinler hayatlarından nasıl vazgeçtiler ve kendilerini tamamen bu işe adadılar?" Çünkü sürekli suyun içinde yatmak zorundalar ve bu bir hayatları olmasını engelliyor. O kadının Agatha'nın annesi olduğunu ve kızını geri istediğini öğrendiğimde işte bu soruya biraz olsun yanıt bulabilmiştim. En azından onların da bir hayatı olması gerektiğini düşünen birileri vardı. Fakat SÖB'ün patronu Burgess, SÖB uğruna kadına izin vermiyor, hatta onu öldürüyor.
Burgess en başından beri John'a dost yanlısı yaklaştığı için asla bir cinayeti ona yıkacağını düşünmemiştim. Witwer'i öldürüp suçu John'a atınca işte bu yüzden çok şaşırdım. John, 36 saatin sonunda adamı öldürmemeyi tercih etti fakat kahinlerin de gördüğü gibi, adam John'un elini tutup kendine zorla ateş ettirdi. O an da şunu düşündüm. Madem John adamı öldürmeyecekti, neden yatağın üstünde oğlu Sean'ın fotoğraflarını gördüğünde Agatha'ya "Evet haklıydın onu öldüreceğim." dedi? Sanırım bu soruya yanıt bulamayacağım. Belki de o ilk anki sinirle gerçekten öldüreceğini düşündü ama sonra SÖB'ü ve kahinleri haksız çıkarmak için, aslında sonuna kadar inandığı sistemi çökertmek için Crow'u öldürmekten vazgeçti.
John, Burgess'in bütün oyunlarını gün yüzüne çıkarttığında çok mutlu oldum ama en sonunda Burgess'in kendini öldüreceğini yine öngörememiştim ve çok şaşırdım. O kadar şey yaptıktan sonra John'u da öldürebileceğine ikna olmuştum üstelik kahinler de kırmızı topla Burgess'in John'u öldüreceğinin haberini vermişlerdi. Sistemin yanlışlığı ortaya çıkınca, aslında insanların o an öldürmemeyi tercih edebileceği de ortaya çıkınca hapisteki insanları çıkarttılar. Onları takip etmiş olmaları güzel çünkü her ne kadar bazıları masum olsa da, birçoğu öngörülen cinayeti gerçekten işleyecekti. Agatha, Dashiel ve Arthur'un güvenli bir yerde mutlu olarak yaşamalarını göstermelerini de sevdim çünkü eğer göstermeselerdi onlara ne olduğunu hep merak ederdik. Ayrıca filmin en sevdiğim yerlerinden biri, John ve eşinin barışması, hatta eşinin filmin sonunda tekrar hamile olmasıydı.
Film beni sürekli şaşırttı ve gerilim anları, koşuşturmacalar, kurgusu, her şey çok kaliteliydi. "Zaten Tom Cruise gibi çok yetenekli bir oyuncu ile Steven Spielberg gibi çok yetenekli bir yönetmen birleşirse ortaya böyle bir film çıkar." diyorsunuz film bitince.
Hala izlemediyseniz izlemenizi şiddetle öneririm, sağlıcakla kalın bir sonraki yazımda görüşmek üzere!
Film 2054'te Washington DC'de geçiyor. Suç Öncesi Birimi adlı bir devlet örgütünün başında John Anderton adlı bir polis var. John'un oğlu birkaç sene önce halka açık bir yerde kaçırılıyor ve ilişkileri bundan etkilenince karısı John'u terk ediyor. Yaşadığı travmadan dolayı hayatını işine adayan John'un çok önemli bir görevi var.
Suç Öncesi Birimi, Agatha, Dashiel ve Arthur adında üç kahini ve ellerindeki teknolojiyi kullanarak cinayetleri daha gerçekleşmeden görüyorlar ve katili, henüz katil olmadan yakalayıp hapsediyorlar. Bu sayede cinayet oranını yaklaşık olarak sıfıra indiriyorlar. Ancak, bir gün kahinler 36 saat sonraki olayda katilin John olacağını öngördüğünde işler değişmeye ve heyecan artmaya başlıyor. Anderton, bir avcıyken aniden ava dönüşüyor.
Yazının buradan sonrasında film hakkındaki yorumlarımdan bahsedeceğim ve filmin içeriğini daha net yazacağım. O yüzden eğer izlemediyseniz ve izlemeyi düşünüyorsanız bu kısmı sonra okumanızı tavsiye ederim :)
Öncelikle, filmin direkt bir cinayet olayını göstererek başlamasına bayıldım. Kendinizi aniden bir olayın içinde buluyorsunuz ve aslında kahinlerin öngörülerinin ve o teknolojinin Suç Öncesi Birimi (SÖB) tarafından nasıl kullanıldığını, izleyerek öğreniyorsunuz. Gelecekte katil olacağı öngörülen ama yakalandığı için insanları öldüremeyen kişileri SÖB özel hapishanesine koyuyor.
Tabii, herkesin aklına şöyle bir soru geliyor izlerken: "İnsanları yapmadıkları şeylerden dolayı nasıl suçluyorlar?" İşte kahinlerin önemini burda anlıyoruz. Bizim bu soruyu SÖB'e soran bir de müfettişimiz var filmde: Witwer. Başta John ve Witwer'i düşman gibi görsek de aslında sonradan ikisinin de aynı şeyi istediğini ve amaçladığını görüyoruz.
Kahinler John'un 36 saat sonra katil olacağını öngördüğünde John kaçmaya başlıyor. Çünkü öldüreceği söylenen kişiyi tanımıyor bile. Kaçmaya başlıyor deyince sanki yapması kolay bir şeymiş gibi oldu fakat yıl 2054. Artık her yere girişte göz taraması yapılıyor ve kaçmak öyle kolay değil. Bu uğurda gözlerini çıkarttırıp yerine başka bir insanın gözlerini taktıran John, aslında Suç Öncesi Birimi'nde çok büyük bir hata yaptıklarını, SÖB'ün kurucusundan öğreniyor.
Çünkü aslında kahinlerin öngördüğü her şey olmayabilirmiş, ortada "Azınlık Raporu" diye bir şey varmış ve çok çok ufak bir ihtimal dahi olsa katil diye tutukladıkları kişi, cinayet işlememeyi tercih edebilirmiş. Bunu öğrendiğinde John donup kalıyor. Çünkü belki de bir sürü masum insanı tutukladı ve hapsetti. Kendisini de onlardan biri varsayıyor çünkü 36 saat sonra o kişiyi öldürmeyeceğinden adı gibi emin.
Ancak öğrendiği bir şey daha var ki, bu üç kahinden en yetenekli olanı Agatha ve Azınlık Raporunu sadece o görebiliyor. Yani eğer bir insanın öldürmeme ihtimali varsa bunu ancak Agatha bilebilir. Bu yüzden John, Agatha'yı kaçırıyor ve kendisinin bir azınlık raporunun olup olmadığını soruyor. Olmadığını öğreniyor fakat o sırada Agatha'nın zihninden başka şeyler de görüyor: bir kadın. Boğularak öldürülen bir kadın. Filmin belli bir yerine kadar bu kadının kim olduğunu öğrenemedik ama o zamana kadar da aklımda hep şu soru vardı: "Kahinler hayatlarından nasıl vazgeçtiler ve kendilerini tamamen bu işe adadılar?" Çünkü sürekli suyun içinde yatmak zorundalar ve bu bir hayatları olmasını engelliyor. O kadının Agatha'nın annesi olduğunu ve kızını geri istediğini öğrendiğimde işte bu soruya biraz olsun yanıt bulabilmiştim. En azından onların da bir hayatı olması gerektiğini düşünen birileri vardı. Fakat SÖB'ün patronu Burgess, SÖB uğruna kadına izin vermiyor, hatta onu öldürüyor.
Burgess en başından beri John'a dost yanlısı yaklaştığı için asla bir cinayeti ona yıkacağını düşünmemiştim. Witwer'i öldürüp suçu John'a atınca işte bu yüzden çok şaşırdım. John, 36 saatin sonunda adamı öldürmemeyi tercih etti fakat kahinlerin de gördüğü gibi, adam John'un elini tutup kendine zorla ateş ettirdi. O an da şunu düşündüm. Madem John adamı öldürmeyecekti, neden yatağın üstünde oğlu Sean'ın fotoğraflarını gördüğünde Agatha'ya "Evet haklıydın onu öldüreceğim." dedi? Sanırım bu soruya yanıt bulamayacağım. Belki de o ilk anki sinirle gerçekten öldüreceğini düşündü ama sonra SÖB'ü ve kahinleri haksız çıkarmak için, aslında sonuna kadar inandığı sistemi çökertmek için Crow'u öldürmekten vazgeçti.
John, Burgess'in bütün oyunlarını gün yüzüne çıkarttığında çok mutlu oldum ama en sonunda Burgess'in kendini öldüreceğini yine öngörememiştim ve çok şaşırdım. O kadar şey yaptıktan sonra John'u da öldürebileceğine ikna olmuştum üstelik kahinler de kırmızı topla Burgess'in John'u öldüreceğinin haberini vermişlerdi. Sistemin yanlışlığı ortaya çıkınca, aslında insanların o an öldürmemeyi tercih edebileceği de ortaya çıkınca hapisteki insanları çıkarttılar. Onları takip etmiş olmaları güzel çünkü her ne kadar bazıları masum olsa da, birçoğu öngörülen cinayeti gerçekten işleyecekti. Agatha, Dashiel ve Arthur'un güvenli bir yerde mutlu olarak yaşamalarını göstermelerini de sevdim çünkü eğer göstermeselerdi onlara ne olduğunu hep merak ederdik. Ayrıca filmin en sevdiğim yerlerinden biri, John ve eşinin barışması, hatta eşinin filmin sonunda tekrar hamile olmasıydı.
Hala izlemediyseniz izlemenizi şiddetle öneririm, sağlıcakla kalın bir sonraki yazımda görüşmek üzere!
Yorumlar
Yorum Gönder