GYPSY


30 Haziran 2017'de Netflix'te yayınlanan Gypsy adlı dizide Jean adlı bir terapistin, hastalarının hayatındaki insanlarla Diane adını kullanarak nasıl iletişime geçtiğini izliyoruz. Etik olmayan bu davranışı tabii ki gizli gizli yapıyor ve ilk başta hastalarını iyileştirmek için yaptığını düşünsem de sonradan aslında yaptığı şeyleri kişisel hayatı, zevki ve mutluluğu için yaptığını gördüm. 


Bir diğer ana karakter Sydney, Jean'in Sam adlı bir hastasının eski sevgilisi. Jean her hastasının hayatına bulaştığı gibi Sam'inkine de bulaşıyor fakat bu sefer belki de kendisinin bile beklemediği bir şey gerçekleşiyor. Sydney'e aşık oluyor. 


Jean, Michael adlı bir avukatla evli ve Dolly adında bir kızları var. Michael belki de her kadının isteyeceği türden gayet düzgün bir adam. İkisi evlenmeden önce Jean'in kendini evliliğe tümüyle adayıp adayamayacağı konusunda şüpheleri olduğu için bazı çıkmazlar yaşamışlar. Ama sonunda bunları aşıp bir yuva kurmaya karar vermişler.


Dolly, Jean ve Michael'in 9 yaşındaki çocuğu. Kişisel bunalımlar yaşıyor. Erkekler gibi giyinmekten, saçlarının kısa olmasından hoşlanıyor. Jean terapist olmasına rağmen terzi kendi söküğünü dikemezmiş hesabında, kendi çocuğu hakkında ne yapacağını bilemiyor. Ama aslında bir şey yapmaması gerektiğinin de farkında çünkü kendisi de bir kadına aşık.

 

Jean kendini Sydney'e ve diğer hasta yakınlarına Diane adında bir gazeteci olarak tanıtıyor. Onlarla kahvecide veya kuaförde onların kendi alanlarında buluşuyor. Hastalarından aldığı bilgilerle, hastasının arası kim ile kötüyse onunla gidip tanışıyor ve belli bir samimiyet kurduktan sonra hayatları hakkında tavsiyeler vermeye başlıyor. Bu tavsiyeler öyle olmalı ki, hastalarıyla o kişi arasını düzeltsin ve Jane iş yerinde harika bir terapist gibi gözüksün. 


Allison, Jane'in hastalarından biri ve dizide oyunculuğunu en çok beğendiğim isimlerden bir tanesi. Kendisini Sing Street adlı filmde de görmüştüm ama oradaki ağır makyajından ötürü, Gypsy'de tanımam biraz zaman aldı. Dizinin tamamına baktığımızda aslında Jane'in tüm hastalarının kendi hayatından izler taşıdığını görüyoruz. Sam ve Sydney ona gençliğindeki hayatını ve aşklarını hatırlatıyordu. Allison, Jane'in bağımlılığını simgeliyordu. Claire ve Rebecca, ona annesi ve kendisini anımsatıyordu.


Ama tabii ki, zaman ilerledikçe sergilediği bu davranış Jane'in başına belalar açmaya başlıyor. Yalan söyledikçe başka yalanlar söylemesi gerekiyor. Michael, eşinin onu aldattığını düşünmeye başlıyor -ki zaten öyle, ama bir kadınla- İş yerindeki en yakın arkadaşının dans gösterisini kaçırıyor. Yani hayatını hastalarının çevresindeki insanlara o kadar çok adıyor ki kendi hayatından tavizler vermeye başlıyor ve bu başına dert almasına sebep oluyor. 


Zaten gizlice çevresindeki insanlarla tanıştığı hastalarından birinin yalan söylediğini öğrenince işler iyice çığrından çıkıyor. Düşünsenize, hastanızın söylediği şeylere göre onun çevresindekilerle iletişime geçiyorsunuz ama aslında hastanız yalanlar söylemiş. 


Sonlara doğru asıl psikopatın ve tedavi görmesi gereken kişinin Jean olduğunu düşündüm çünkü hastalarıyla ve onların yakınlarıyla bu şekilde bir iletişim kurması hiç sağlıklı değil. Ama en sonunda kocası Michael birkaç şeyi anladı ve durumu çözmeye başladı. Jean'in davranışları ona çok bilindik çünkü evlenmeden önce de bunlara benzer şeyler yaşamışlardı. Özetle, Jean özgürlüğünden asla vazgeçemeyen ama zamanında bir yuva için vazgeçmiş gibi görünen bir anne.


Tüm dizi aslında Jean'in hastalarını ve çevresindeki insanları manipüle etmesiyle alakalı. Aslında diziyi izleyen insanları bile manipüle ediyor. İzlerken sanıyorsunuz ki yaptığı her şeyin altında kaldı ve zor bir durumda ama aslında herkesle oynuyor, izleyiciyle bile. Bunu, sezonun son sahnesinde Sydney her şeyi anladığında çıldırması gerekirken ve Jean'in de Sydney öğrendi diye üzülmesi gerekirken, birbirlerine bakıp güldüklerinde anladım. Söylediği yalanlar onu kötü bir duruma düşürmedi. Aksine Sydney ile olan ilişkisine farklı bir renk katmış oldu.


Dizi yayınlandıktan sonra çok ağır eleştiriler almış bu yüzden Netflix 2.sezon onayını iptal etmiş. Bence de dizinin bu şekilde bitmesi daha mantıklı. Jane ve Sydney için olabilecek her şeyi düşünmek ve hayal etmek izleyiciye kalıyor. 2. bir sezon olsaydı muhtemelen Jane'in yaptığı şeylerden dolayı hayatının çöküşünü izlerdik ama bu şekilde bitmişken de, nasıl çökebileceğini hayal edebiliyorum.


Her şeye rağmen, kim ne derse desin ben diziyi beğendim ve içinde geçen bazı repliklerden de çok etkilendim. Onları da buraya bırakıyorum:

"Bazen bir şeyi düşünmekten kaçındığımızda o şey aklımıza daha çok gelir. Yani ona direnince aslında daha çok güç veriyorsun."


"Saf dürüstlük felsefesiyle itiraf edeyim, galiba hayatımı iki kişi olarak yaşadığımı hissediyorum. Bu da, bazen kafa karıştırıcı oluyor. Hangisinin gerçek olduğunu bilmiyorum sanki. Hangisinin daha sahici olduğunu. Kendim gibi davranabilirim. Size ürkütücü boyutta bir kişilik çizebilirim. Öyle ki en yakınlarım bile farkına varamaz. Artık kontrol kimde, bilmiyorum. Ya da kim olmak istediğimi. Anlatabildim mi, bilmem."


"Diğer insanların senden istediklerini düşünmeyi bırak. Sonunda hepsi çekip gidecek. Senin elindeyse sadece kendine karşı dürüst olmak kalacak."

"Dışarıdan çok güçlü görünür ama kabuğunun altında bence kontrolü kaybetmiş halde."


"Fark ettim ki, insanın anlamadığı şeyi yargılamaması gerekiyor."

"Şunu biliyorum, insanı hep öldürmez sandığı sırları öldürür."

"Sınırı aşma anı. Genelde kısadır. Neredeyse fark edilemezdir."


Favorilerime eklediğim bu diziyi izlemenizi hepinize öneririm. İyi seyirler!






Yorumlar

Popüler Yayınlar